Muhteşem Şiiri ile Kültürümüzde Taş’lar

  • Konbuyu başlatan MeLiS
  • Başlangıç tarihi

[XFB] Konu Bilgileri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde İslam Tarihi kategorisinde MeLiS tarafından oluşturulan Muhteşem Şiiri ile Kültürümüzde Taş’lar başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 546 kez görüntülenmiş, 0 yorum ve 1 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı İslam Tarihi
Konu Başlığı Muhteşem Şiiri ile Kültürümüzde Taş’lar
Konbuyu başlatan MeLiS
Başlangıç tarihi
Cevaplar
Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan MeLiS
M

MeLiS

Ziyaretçi
KÜLTÜRÜMÜZDE TAŞLAR

MOLA TAŞI, Bu taşlar, çarşı pazardan yük taşıyan hamalların ve insanların yüklerini bırakıp dinlendikleri taşlarmış.

SADAKA TAŞI. Veren elin, alan eli görmemesi için bu taşlar konulmuş sokaklara. Hayırseverler sadaka ve hayırlarını bu taşlara bırakır, fakirler de ihtiyaçları kadar buradan para alırlarmış. Bir mahallenin fakiri, kendi mahallesinden değil; bir başka mahallenin taşından ihtiyacı kadar metal parayı alırmış. Paraları koyanlar da alanlar da, akşam karanlığında alır veya koyarlarmış; muhtaçların onurları zedelenmesin veya gösteriş olmasın diye. Bu taşlardan sadece İstanbul’da 272 adet varmış.

YİTİK TAŞI. Bu taşlar da, buluntu eşyaların bırakıldığı taşlarmış. Herhangi bir eşyasını kaybedenler kaybettikleri eşyalarını buralarda ararmış.

GİYSİ TAŞI.Evlerimizde kullanmadığımız elbiselerin bırakıldığı ahşap kapaklı taş sandıklarmış bunlar.. İhtiyacı olan fakir fukara bu giysilerden beğendiklerini alır ve giyerlermiş..

EZAN TAŞI. Minareye ihtiyaç olmayan küçük mescitlere birkaç basamaklı yapılan minik minarelermiş bunlar da.

YEMEK TAŞI. Bunlar, bir tarafı sokağa açılan, bir tarafı da herhangi bir evin iç kısmına açılan dolap türü taşlarmış. Mutfak tarafından bırakılan yemekler, açlara, yoldan geçenlere ikram edilirmiş..

MİSAFİR TAŞI. Bu taşlar, camilerin dış kısımlarında yer alırlarmış. Şehir dışından gelen, o şehirde tanıdığı olmayan misafirler, bu taşlara oturur ve taşın sahibi tarafından evinde misafir edilirlermiş. İbn. Batuta, kendisini misafir etmek için bazı taş sahipleri arasında tartışma çıktığını da anlatmış eserinde.

SECCADE TAŞI. Genellikle çeşme başlarında bulunan bu taşlar, çeşmeden abdest alıp da namaz kılmak isteyenlere hem kıbleyi gösterir hem de secde ve oturuşlarda onu çamurdan korurmuş..

YADA TAŞI. Sarık tipindeki bu taşlar da, yağmur duasına çıkıldığı zaman insanların yanına aldığı taşlarmış.

BİNEK TAŞI. Bu taşlar da, ata, katır ve eşeklere rahatça binebilmek için yol kenarlarına konulan taşlarmış..

SENG-İ İBRET TAŞI. İnsanlara ibret olsun diye, İDAM EDİLENLERİN
SADECE BAŞInın bir süre konulduğu ve ziyarete açık tutulduğu taşlarmış bunlar da..

Evet, bütün bunlardan başka ÇÖPÜR TAŞI, KÜLLİYE TAŞI, SÜZEK TAŞI, MİHENK TAŞI, KİLİT TAŞI, ŞİFA TAŞI gibi daha nice taşlarımız varmış bizim kadim medeniyetimizde.

Bir Taş Daha
Bu fakirin, defalarca önünden geçmesine rağmen, İstanbul’un tam ortasını gösteren bir taşı daha yazmak isterim.
Bu taş Şehzadebaşı Camisinin dış avlu duvarının vezneciler istikametinde caddeye bakan köşesinde bulunur. 1.28 cm. uzunluğunda, 30 cm. çapında mavi renkli granit bir taştır.

Evliya Çelebiye göre bu taşı, dedem Mimar Sinan dikmiştir buraya. Çünkü o, Şehzadebaşı Camisini, İSTANBUL’un tam ortasına inşa etmek istemiş ve SUR İÇİ İstanbul’un ortası olarak da bu taşın olduğu yeri tespit etmiştir. Daha sonra da Camiyi inşa etmiştir..

Ve Mezar Taşlarımız
Bugün ne yazık ki, eğitim sistemimiz bizlere sağdan da soldan da okuyup yazmayı öğretmediği için birçoğumuz, tarihi eserlerimizin ve mezarlarımızın yanından geçerken onların bize verdiği mesajları anlamıyor kayıtsızca geçip gidiyoruz. Öyle ki, mezar taşlarımızın üzerindeki simge ve sembolleri, ancak işin uzmanı olanlar biliyor ve anlıyorlar artık.
Aslında mezar taşları üzerlerine işlenmiş ince ve derin manâlar taşıyan nice simge ve semboller vardır. Bu konuda bizleri bilgilendiren Nidayi Sevim’in açıklamalarını sizlerle paylaşmak isterim.

GÜL MOTİFİ. "Gül"ün süsleme sanatlarında ve özellikle mezar taşları üzerinde görülmesinin sebebi ilahi güzelliği sembolize etmesi ve Hz. Muhammed’in remzi olmasından kaynaklanmaktadır.

KANDİL. Kandil motifi
Bu objeler o kadar çeşitlendirilmiştir ki mezar taşları üzerine resmedilen kandil formlarının sayısı elliyi bulmuştur. Kandiller mezar taşlarına konularak, kişinin kabrinin yaratıcı tarafından aydınlatılması temenni edilmiştir.

MEYVE. Kur’an-ı Kerîm’in birçok yerinde geçen cennet tasvirlerinde anlatılan nice meyveler zarafetle mezar taşlarına nakşedilmiştir. Müslüman için hayatın meyvesi cennettir. Bu sebeple meyve, sembol olarak Allah’a dönüşü ifade eder.

SERVİ. Kendine has bir kokusu olan ve yaz-kış yeşil kalan "Servi Ağacı" vahdeti yani Allah’ı (c.c.) birlemeği, sembolize eder.
Kadın Mezar Taşları
Bir kadının incelik ve letafetini en güzel şekilde ortaya koyan şeyler, yani çiçekler, buketler, bahar dalları, gerdanlık, küpe ve broşlarla süslüdür bu taşlar.
Osmanlı’da da genç yaşta ölen kadınların mezar taşları duvak şeklinde yapılmakta, hatta bu mezarların ayak taşına da kırılmış bir gül goncası işlenmekteydi. Mezar taşı üzerindeki "Servi içinde Servi motifi" doğumda ölen kadını ve doğurduğu kız çocuğunu sembolize etmektedir.

Sarık Ve Kavuklar
Mezar Taşlarının başlarındaki çeşit çeşit kavuk ve sarıklar, çeşitlerine göre, paşa, defterdar gibi üst düzey devlet adamlarını, küçük dereceli ulema, küçük ve orta kademeden kadıları, müftü, imam ve vakıflarda çalışanları ile derviş ve şeyhleri temsil ederler.

Ayrıca mezarlıklarımızda, yeniçeri, ressam, denizci gibi meslekleri, mevlevi, kadiri, bektaşi, nakşi gibi tasavvufi tarikatları temsil eden mezar taşları vardı.
İki Mezar Taşı
Bu bağlamda not aldığım iki mezar taşını da paylaşmak isterim. Birinde şöyle yazıyordu:
" Eli boş varılmaz varılan yere,
Boş gelmedim ya Rab!
Ben suç getirdim.
Dağlar çekemezken o ağır yükü
İki kat sırtımda, pek güç getirdim..."
( Tahir-i Mevlevi)
Diğer taşta ise Arapça bir ibare yazılıydı:
“El Mü’minûn, lâ yemutûn,
Bel yentekılûn min dâr’il-fena
İlâ dâri’l-beka..”
“Mü’minler ölmezler. Ama fani dünyadan baki aleme göç ederler..
Velhasıl
Bu yazımızda Taşlardan, ölümden ve mezarlarımızdan söz ettik " Ölüm" sözcüğünde çoklarımız korkarız değil mi? Yazımızın sonunda yüreklerimize biraz su serpilir diye, İskender Pala’nın " Mihmandar" adlı romanından aşağıdaki satırları da paylaşmak isterim:

" Ölüme bu kadar takılıp kalma oğul! İnsanlar ölmek için doğuyor.
Zaman bir BEZİRGÂN, ölüm alır, ölüm satar. Gecede ve gündüzde, gençte ve yaşlıda, iyide ve kötüde hep budur yaptığı. İnsan gaflete kapılıp zamanı öldürdüğü için yapar bunu. Bir intikam alır gibi. Ve zamanlar öldükçe ölümün zamanı gelir. Kaçışı olmayan, kurtuluşu olmayan andır o. Bir yerde susmak gibi, bir yerde konuşmak kadar. Ebedî hakikatin ta kendisidir. Ölüm her başa gelecek ve tek başına gelecek.”

Koca Şair merhum N. Fazıl Kısakürek de şöyle der mısralarında:
"Ölüm güzel şeydir / Budur perde arkasından haber.
Hiç güzel olmasaydı/ Ölür müydü Peygamber"

VE TAŞ ŞİİRİ
Merhametsiz kalpleri sana benzetirler,
Sana dilsiz, sana ruhsuz dediler.
Hâlbuki senindir değirmendeki beste,
Seninle şekil verir ruhuna heykeltıraş.
Sana yanılır dert, sana vurulur baş.
Milyonlarca insanın, milyonlarca sene taptığı taş…
Sütunlarla kemerler, kubbeler senden yapılır.
Senden yapılır Allah’a uzanan merdivenler
Ve Namaz vakti Müslümanlara senden haykırılır.
Günahkâr insanı Allah taş edermiş.
Görmedim ama inanırım.
Hatta bir gün gelecek, gökten yağacaksın sanırım.
Taşlardır beka, taşlardır ebediyet…
Taştan başka tarihe ne bırakmış ki Medeniyet!
Bir gün uzanırsın boylu boyunca Musalla Taşına,
Yine bir taş dikerler başucuna.
Taşlar insanoğluna bekâ...
Üstünde bir tarih,
Fatiha
Ve huvel baki…

Şerif Ali Minaz

20.05.2021