Allah-u Teala Kur’an-ı Kerim’de: “Rabbin ondan başkasına ibadet etmemenizi ve anne babaya iyilik etmenizi emretmiştir. İkisinden birisi yahut her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara öf bile deme; onları azarlama onlara güzel söz söyle; onlara rahmet ve şefkat dolu tevazu kanadını ger. Onlara alçak gönüllü ve şefkatli davran ve onlar hakkında dua edip şöyle de: Ey Rabbim, bunlar küçükken beni nasıl yetiştirip büyüttülerse, sen de onlara merhamet et, acı.”buyurmuştur
Bir başka ayet-i kerimede de şöyle buyurmaktadır: “Biz insana anne ve babasını tavsiye ettik anası onu zayıflık üstüne zayıflık çekerek karnında taşımıştır. Onun (memeden) ayrılmasıda iki yıl içinde olmuştur onun için biz insana bana ve ana baba şükret dönüş banadır diye öğüt verdik.”
Allah-u Teala anne babaya iyilik etmeyi, onlara şükretmeyi kendi ibadeti ve şükrüyle yan yana zikretmiştir. Bu da Anne babanın Allah indindeki makamını ve onlara iyilik ve itaat etmenin önemini göstermektedir. Buradanda anlaşılacağı üzere anne babaya itaat etmek farzdır.
Bir gün bir kişi Resulullah’a (s.a.v) gelerek “anne babanın evlatları boynundaki hakkı nedir?“diye sordu, Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurdu: “Onlar senin cennet ve cehennemindir.“
Yani onlara yapacağın iyilikler ve onlara karşı vazifelerini yerine getirmenle cenneti kazanabilirsin. Ama onlara karşı vazifelerini yerine getirmezsen cehennemi hak etmiş olursun.
İmam Sadık (a .s) da “İyilik etmek onlarla iyi geçinmek ve ihtiyaçlarını ağız açıp istemeden yerine getirmektir“der.
Resul-i Ekrem (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Kim ömrünün uzamasını ve rızkının bollaşmasını istiyorsa, anne babasına iyilik etsin ve akrabalarına sılayı rahimde bulunsun.“
Hatta müşrik olsa dahi.Anne babaya iyilik etmek vaciptir,fakat Allah’a isyan olan şeylerde onlara itaat edilmez.
Bir gün birisi Resulullah’a sorar: “Ben kime iyilik yapayım.” Resulullah “Annene” der. Sonra tekrar kime diye sorduğunda tekrar “Annene” der. Adam tekrar sorar; Resulullah tekrar “Annene” der. Adam tekrar sorunca Resulullah bu sefer “Babana” diye cevap verir.
Rivayet edildiğine göre birisi Resul-i Ekrem’e gelerek “Ya Resulullah, ben çok kötü işler yapmışım, acaba benim tövbem kabul olur mu? demiş. Resul-i Ekrem “Acaba annen veya baban yaşıyor mu? diye sormuş; o da “Babam yaşıyor” demiş. Resul-i Ekrem “Git ve ona iyilik et” buyurmuş. Adam çıkıp gittikten sonra, Resul-i Ekrem yanındakilere dönerek şöyle buyurmuş: “Keşke annesi olsaydı da ona iyilik etseydi; tövbesi daha çabuk kabul olurdu.“
Bir gün Hz. Musa Allah-u Teala ile münacat ederken Hak Teala’dan cennetteki arkadaşını kendisine tanıtmasını istiyor. Hak Teala şöyle hitap eder: “Senin cennetteki arkadaşın filan nahiyedeki gençtir.” Hz Musa genci bulmak için oraya geldiğinde onun kasaplık yapan biri olduğunu görür. Hz. Musa onu takip etmeye başlar ki hangi amelle böyle büyük bir makamı elde ettiğini öğrenmiş olsun. Akşama kadar bekler; fakat onun için önemli olan ve böyle bir makama onu layık kılacak bir ameli göremez. Akşam olunca genç, iş yerini kapatıp eve gitmek istediğinde Hz Musa kendini tanıtmadan adamdan, o gece kendisini misafir etmesini ister. Hz Musa bu vesileyle gece boyunca da gencin iyi amellerini takip etmeyi amaçlamaktadır.
Genç, Hz. Musa’nın isteğini kabul edip onu evine götürür. Hz. Musa eve girdiğinde gencin her şeyden önce yemek yaptığını. Daha sonra evde bulunan ve eli ayağı felç olan ihtiyar bir kadının yanına gelerek büyük bir sabır ve şefkatle yemeği ona yedirdiğini, sonra elbisesini değiştirdiğini, ihtiyaç gidermesine yardımcı olduğunu; sonra da özel yerine yatırdığını görür. Hz. Musa (a.s) o gece sabaha kadar gencin normal dini vazifeleri dışında fevkalade bir amel, ibadet, münacat falanını görmez. Sabah olduğunda ise yine genç evden çıkmadan o kadının yemeğini yedirir ve diğer ihtiyaçlarını gidermede şefkatle ona yardımcı olur. Vedalaşırken Hz. Musa gence sorar: “Bu kadın kimdir ve sen ona yemek yedirirken, gözlerini gök yüzüne dikerek ne söylüyordu?” Genç şu cevabı verir: “Bu benim annem” der. Ben ona yemek verdiğim zaman hakkımda şöyle dua ediyor: “Allah’ım bu hizmetlerin karşılığında oğlumu cennette Hz. Musa’nın yanına arkadaş eyle.” Hz. Musa da gence annesinin duasının kabul olduğunu müjdeleyip Hak Teala’yla yaptığı münacatı kendisine anlatır.
İşte anne babanın hakkını riayet etmek böyle feyizlere insanı ulaştırır. Elbette bütün bunlardan önce, insanın mu’min ve takvalı olması gerekiyor.
Yine Resul-i Ekrem’den (s.a.v) şöyle nakledilmiştir: “Cennet annelerin ayağı atındadır.“
Bu hadisin bir manası şudur ki cenneti kazanmak, annelerin gönlünü kazanmak, onlara iyilik etmekle mümkün olur. Bir başka manası da:”Anneler isterse dünyayı cennete çevirebilirler, yetiştirdikleri mu’min ve salih evlatlarla.” Çocukların saadet ve mutluluğunun temel taşını koyan annelerdir. Kötülük ve bedbahtlıklarının ilk temel taşını koyan da yine annelerdir. Zira niyetleri, yedikleri lokmalar, amelleri, davranışları, imanı ve takvası rahimdeki çocuğu üzerinde de etkilidir. Doğduktan sonra da çocuk, anne ve babanın, özellikle annenin bütün hareketlerini izleyip taklit eder. Annenin verdiği terbiyeyle çocuğun ilerideki şahsiyeti yavaş yavaş oluşmaya başlar. Bu yüzden Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Saliha bir eşle evlenmesi bir erkeğin saadetindendir.” Zira ailenin ve çocukların saadeti büyük ölçüde anneye bağlıdır.
Başka bir hadiste İmam Cafer-i Sadık (a .s) şöyle buyurmuştur: “İffetli ve hayalı bir annesi olana ne mutlu!“
İşte bütün bunlar annenin insan hayatındaki vazgeçilmez rolünü ve önemini gösteriyor. Evet anne anneliğin yanı sıra bir öğretmendir. Bu yüzden de onu imanlı yetiştirip cennetlik yaparsa, onun bütün hayırlı amellerinde ortak olur.
Resul-i Ekrem (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Eğer birisi kız çocuğunu iyi bir şekilde yetiştirip terbiye ederse, ona iyi bir talim ve terbiye verip güzel ve faydalı şeyler öğretir ve onu Allah’ın verdiği nimetlerden yararlandırırsa, o çocuk onunla cehennem arasında bir perde olur (cehenneme gitmesini önler).”
İmam Hasan Askeri (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah-u Teala kıyamet günü bazı anne ve babalara mükafat verecek. ‘Ey Rabbimiz, bu mükafatları nereden hakkettik? Bizim amellerimiz buna layık değildi’ diye sorduklarında şu cevabı alacaklar: ‘Bu mükafatlar çocuğunuza Kur’an öğretmeniz ve onu İslam diniyle tanıştırdığınız içindir.”
Yüce Rabbimiz’den annelerimiz hakkında görevlerimizi en iyi şekilde yerine getirmeyi ve bacılarımıza Hz. Fatıma’yı örnek alan anneler olmayı nasip buyurmasını diliyoruz. Amin!
İkincisi, Allah’ın yarattıklarına karşı olan görev ve sorumluluklarımızdır. Yaratıklar içinde insana en çok yakın olan ve insan üzerinde en çok hakkı bulunan anne ve babadır. Çünkü Allah Teâlâ onları insanın var olması için sebep kılmıştır. Bunun içindir ki Allah Teâlâ kendisine ibadetten sonra ikinci derecede anne ve babaya iyilik yapılmasını emretmiş, şöyle buyurmuştur.
“Rabbin sadece kendisine ibadet etmenizi, anne-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi sizin yanınızda yaşlanırsa kendilerine “öf” bile deme; onları azarlama ikisine de güzel söz söyle. Onları esirgeyerek alçakgönüllülükle üzerlerine kanat ger ve. ”Rabbim, küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et” diyerek dua et“
Âyet-i Kerime’de, anne ve babaya iyilik yapılması, onlara karşı kırıcı davranılmaması emredilmiş ve nasıl dua edileceği bildirilmiştir.
Allah Teâlâ anne ve babaya iyilik yapılmasını sadece bize emretmemiş, bizden öncekilere de aynı şekilde emretmiştir. Kur’an-ı Kerim’de İsrailoğullarına yüklenen ve uyacaklarına dair söz alınan sekiz konudaki görevler sıralanırken:
“Vaktiyle biz İsrailoğullarından: “Yalnız Allah’a kulluk edeceksiniz, anneye-babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz.” diye söz almış ve “İnsanlara güzel söz söyleyin,namazı kılın, zekâtı verin” diye de emretmiştik” buyurulmuş, Allah’a kulluk görevinin hemen ardından annebabaya karşı saygılı olma ve iyi davranma yer almıştır.
Anne ve babaya iyilik etmek, hizmet etmek ve gönüllerini almak -Allah’a ibadetten sonra – başka hiçbir davranışla elde edilemeyecek bir sevaptır.
Abdullah b. Mesûd (r.a.) anlatıyor: Peygamberimize.
Allah’ın en sevdiği amel hangisidir? diye sordum. Peygamberimiz:
– Vaktinde kılınan namaz, buyurdu.
– Sonra hangisi? dedim. Peygamberimiz:
– Anneye-babaya iyilik etmek, buyurdu. Ben:
– Sonra hangisi? dedim. Peygamberimiz:
– Allah yolunda savaştır buyurdu,
Abdullah b. Amr b. EI-Âs (r.a.) da şöyle demiştir:
Peygamberimize bir adam geldi ve:
– Ey Allah’ın Resûlü, mükafatını Allah’tan dilemek üzere hicret ve savaş için emrinize girmek istiyorum, dedi. Peygamberimiz:
– Annen-babandan sağ olan var mı? diye sordu. Adam:
– Evet, hatta ikisi de sağdır, dedi. Peygamberimiz:
– Sen Allah’tan ecir mi istiyorsun? diye sordu. Adam:
– Evet, (hicret ve savaşla Allah’tan ecir istiyorum) dedi.
Peygamberimiz:
– Öyle ise annene ve babana dön de onların gönüllerini al (umduğun mükafat onlara hizmet etmektedir) buyurdu.
Değerli müminler, dinimiz anne ve baba hakkına o kadar önem vermiştir ki, kişinin anne ve babası müşrik dahi olsalar yine onlara iyi davranılmasını ve hizmette kusur edilmemesini tavsiye etmiştir.
Hz. Ebû Bekir’in kızı Esmâ (r.a.) anlatıyor: Annem müşrike olduğu halde (benden bir şey istemek için) geldi. Ben de Peygamberimize:
– Annem geldi, görüşmek istiyor, onunla görüşeyim mi? diye sordum. Peygamberimiz:
– Evet, annen ile görüş, buyurdu.
Ancak anne ve babanın, Allah’ın emirlerine aykırı olan isteklerine uyulmaz. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur:
“Eğer onlar seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) bana ortak koşman için zorlarlarsa onlara itaat etme, onlarla dünyada iyi geçin.”
Sa’d İbn Ebî Vakkas (r.a.) “Bu ayet özellikle benim hakkımda nazil olmuştur.” diyerek sebebini şöyle açıklamıştır: “Ben anneme iyilik ve itaat eden bir evlâttım. Ben müslüman olunca annem bana:
– Oğlum Sa’d, bu yaptığın nedir? Ya sen bu dinini bırakırsın, yahut ta ben açlık grevine başlar ölürüm. Sen de benim yüzümden: “Ey anasının katili” diye ayıplanırsın, dedi. Ben de.
– Anneciğim, böyle yapma, iyi bil ki, ben bu dini bırakmam, dedim ve iki gün iki gece bekledim. Annem bu süre içinde ne yedi ne içti. Bunun üzerine ben:
– Anne, vallahi iyi bil ki, senin yüz canın olsa da bunlar birer birer çıksa, ben bu dinimi yine bırakmam, artık sen ister grevden vaz geç, ister greve devam et, dedim. Annem benim bu kesin kararımı görünce grevden vazgeçti ve yedi. Bunun üzerine bu ayet-i kerime nazil oldu.
Evet, anne ve baba kafir de olsalar onlara iyilik ve ihsanda bulunmak dinî bir görevdir. Ancak, Allah’ın emirlerine aykırı olan isteklerinin yerine getirilmemesi, Kur’an ve Sünnetin emridir.
Ayet-i Kerîme ve hadis-i şeriflerde anne ve babaya iyilik yapılması emrediliyor, Bizim burada kısaca çocukların anne ve babalarına karşı görevlerine işaret etmemiz yerinde olur:
– Anne ve babaya karşı güler yüzlü ve tatlı dilli olmak. Çünkü asık surat ve sert sözler onları incitir. Onları incitici söz ve davranışlardan sakınmak.
– Çağırdıklarında bekletmeden hemen koşmak.
– Allah’a itaatsizlik olmadıkça isteklerini yerine getirmek.
– Yanlarında yüksek sesle konuşmamak.
– Yolda yürürken bir zarûret olmadıkça önlerine geçmemek.
– Geçim sıkıntısı içerisinde iseler yardım etmek ve ihtiyaçlarını gidermek.
– Hastalık veya yaşlılık sebebiyle hizmete ihtiyaç duyuyorlarsa seve seve hizmet etmek.
Öldükten sonra da onlar için yapılması gereken bazı hizmetlerimiz daha vardır.
– Onları rahmetle anmak, bağışlanmaları için dua etmek.
– Ruhları için hayır yapmak, yoksullara ve kimsesiz çocuklara yardım etmek.
– Vasiyet yapmışlarsa yerine getirmek.
– Dostlarına iyilik etmek ve onları kırıcı davranışlardan sakınmak.
Ebû Saîd Malik b. Rebi’a es-Saidî (r.a.) şöyle demiştir.
Beni Seleme kabilesinden gelen bir adam Peygamberimize:
– Ey Allah’ın Resûlü, anne ve babamın ölümlerinden sonra onlara yapabileceğim bir iyilik var mı? diye sordu. Peygamberimiz. Evet, onlar için Allah’tan af dilemek, vasiyetlerini ve taahhütlerini yerine getirmek, onlar vasıtası ile olan yakın kimseleri (amca,hala, dayı, teyze gibi) ziyaret etmek ve onların dostlarına ikramda bulunmaktır” buyurdu.
Ayet-i Kerime’de özellikle annenin bu fedakârlığının hatırlatılması, onun evlât üzerindeki hakkının, babadan daha çok olduğuna delâlet eder.
Aile topluluğu içinde annenin hakkı ilk plânda bulunduğuna dair bir çok hadisi şerif vardır.
Evet, annenin hakkı daha fazladır. Çünkü anne babadan daha çok zahmet çeker. Karnında taşıdığı çocuğu büyüdükçe zahmeti artar. Çocuk doğunca onu emzirir, sağlıklı olarak büyümesine özen gösterir. Bu konuda hiçbir fedakârlıktan kaçınmaz çoğu zaman gece uykusunu terkeder ve çocuğun hizmetini seve seve yapar. Hele özürlü çocukların annelerinin fedakârlığını kelimelerle ifade etmek mümkün değildir. Bunun için anne hakkı ödenemez.
Peygamberimiz buyuruyor:
“Bir çocuk anne babasının hakkını ödeyemez. Ancak onu köle olarak bulur da satın alarak azat ederse belki ödemiş olabilir.”
Değerli kardeşlerim, anne-babaya saygılı davranmak, Allah’ın kesin emridir. Bu emre uymamak ise büyük günahtır. Nitekim Peygamberimiz:
“Büyük günahlar; Allah’a ortak koşmak, anne ve babaya karşı gelmek, adam öldürmek ve yalan yere yemin etmektir.”
“Üç şey vardır ki, bunlar ile yapılan amelin faydası olmaz. Allah’a ortak koşmak, anne ve babaya asi olmak ve savaştan kaçmaktır.
Bir başka ayet-i kerimede de şöyle buyurmaktadır: “Biz insana anne ve babasını tavsiye ettik anası onu zayıflık üstüne zayıflık çekerek karnında taşımıştır. Onun (memeden) ayrılmasıda iki yıl içinde olmuştur onun için biz insana bana ve ana baba şükret dönüş banadır diye öğüt verdik.”
Allah-u Teala anne babaya iyilik etmeyi, onlara şükretmeyi kendi ibadeti ve şükrüyle yan yana zikretmiştir. Bu da Anne babanın Allah indindeki makamını ve onlara iyilik ve itaat etmenin önemini göstermektedir. Buradanda anlaşılacağı üzere anne babaya itaat etmek farzdır.
Bir gün bir kişi Resulullah’a (s.a.v) gelerek “anne babanın evlatları boynundaki hakkı nedir?“diye sordu, Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurdu: “Onlar senin cennet ve cehennemindir.“
Yani onlara yapacağın iyilikler ve onlara karşı vazifelerini yerine getirmenle cenneti kazanabilirsin. Ama onlara karşı vazifelerini yerine getirmezsen cehennemi hak etmiş olursun.
İmam Sadık (a .s) da “İyilik etmek onlarla iyi geçinmek ve ihtiyaçlarını ağız açıp istemeden yerine getirmektir“der.
Resul-i Ekrem (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Kim ömrünün uzamasını ve rızkının bollaşmasını istiyorsa, anne babasına iyilik etsin ve akrabalarına sılayı rahimde bulunsun.“
Hatta müşrik olsa dahi.Anne babaya iyilik etmek vaciptir,fakat Allah’a isyan olan şeylerde onlara itaat edilmez.
Bir gün birisi Resulullah’a sorar: “Ben kime iyilik yapayım.” Resulullah “Annene” der. Sonra tekrar kime diye sorduğunda tekrar “Annene” der. Adam tekrar sorar; Resulullah tekrar “Annene” der. Adam tekrar sorunca Resulullah bu sefer “Babana” diye cevap verir.
Rivayet edildiğine göre birisi Resul-i Ekrem’e gelerek “Ya Resulullah, ben çok kötü işler yapmışım, acaba benim tövbem kabul olur mu? demiş. Resul-i Ekrem “Acaba annen veya baban yaşıyor mu? diye sormuş; o da “Babam yaşıyor” demiş. Resul-i Ekrem “Git ve ona iyilik et” buyurmuş. Adam çıkıp gittikten sonra, Resul-i Ekrem yanındakilere dönerek şöyle buyurmuş: “Keşke annesi olsaydı da ona iyilik etseydi; tövbesi daha çabuk kabul olurdu.“
Bir gün Hz. Musa Allah-u Teala ile münacat ederken Hak Teala’dan cennetteki arkadaşını kendisine tanıtmasını istiyor. Hak Teala şöyle hitap eder: “Senin cennetteki arkadaşın filan nahiyedeki gençtir.” Hz Musa genci bulmak için oraya geldiğinde onun kasaplık yapan biri olduğunu görür. Hz. Musa onu takip etmeye başlar ki hangi amelle böyle büyük bir makamı elde ettiğini öğrenmiş olsun. Akşama kadar bekler; fakat onun için önemli olan ve böyle bir makama onu layık kılacak bir ameli göremez. Akşam olunca genç, iş yerini kapatıp eve gitmek istediğinde Hz Musa kendini tanıtmadan adamdan, o gece kendisini misafir etmesini ister. Hz Musa bu vesileyle gece boyunca da gencin iyi amellerini takip etmeyi amaçlamaktadır.
Genç, Hz. Musa’nın isteğini kabul edip onu evine götürür. Hz. Musa eve girdiğinde gencin her şeyden önce yemek yaptığını. Daha sonra evde bulunan ve eli ayağı felç olan ihtiyar bir kadının yanına gelerek büyük bir sabır ve şefkatle yemeği ona yedirdiğini, sonra elbisesini değiştirdiğini, ihtiyaç gidermesine yardımcı olduğunu; sonra da özel yerine yatırdığını görür. Hz. Musa (a.s) o gece sabaha kadar gencin normal dini vazifeleri dışında fevkalade bir amel, ibadet, münacat falanını görmez. Sabah olduğunda ise yine genç evden çıkmadan o kadının yemeğini yedirir ve diğer ihtiyaçlarını gidermede şefkatle ona yardımcı olur. Vedalaşırken Hz. Musa gence sorar: “Bu kadın kimdir ve sen ona yemek yedirirken, gözlerini gök yüzüne dikerek ne söylüyordu?” Genç şu cevabı verir: “Bu benim annem” der. Ben ona yemek verdiğim zaman hakkımda şöyle dua ediyor: “Allah’ım bu hizmetlerin karşılığında oğlumu cennette Hz. Musa’nın yanına arkadaş eyle.” Hz. Musa da gence annesinin duasının kabul olduğunu müjdeleyip Hak Teala’yla yaptığı münacatı kendisine anlatır.
İşte anne babanın hakkını riayet etmek böyle feyizlere insanı ulaştırır. Elbette bütün bunlardan önce, insanın mu’min ve takvalı olması gerekiyor.
Yine Resul-i Ekrem’den (s.a.v) şöyle nakledilmiştir: “Cennet annelerin ayağı atındadır.“
Bu hadisin bir manası şudur ki cenneti kazanmak, annelerin gönlünü kazanmak, onlara iyilik etmekle mümkün olur. Bir başka manası da:”Anneler isterse dünyayı cennete çevirebilirler, yetiştirdikleri mu’min ve salih evlatlarla.” Çocukların saadet ve mutluluğunun temel taşını koyan annelerdir. Kötülük ve bedbahtlıklarının ilk temel taşını koyan da yine annelerdir. Zira niyetleri, yedikleri lokmalar, amelleri, davranışları, imanı ve takvası rahimdeki çocuğu üzerinde de etkilidir. Doğduktan sonra da çocuk, anne ve babanın, özellikle annenin bütün hareketlerini izleyip taklit eder. Annenin verdiği terbiyeyle çocuğun ilerideki şahsiyeti yavaş yavaş oluşmaya başlar. Bu yüzden Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Saliha bir eşle evlenmesi bir erkeğin saadetindendir.” Zira ailenin ve çocukların saadeti büyük ölçüde anneye bağlıdır.
Başka bir hadiste İmam Cafer-i Sadık (a .s) şöyle buyurmuştur: “İffetli ve hayalı bir annesi olana ne mutlu!“
İşte bütün bunlar annenin insan hayatındaki vazgeçilmez rolünü ve önemini gösteriyor. Evet anne anneliğin yanı sıra bir öğretmendir. Bu yüzden de onu imanlı yetiştirip cennetlik yaparsa, onun bütün hayırlı amellerinde ortak olur.
Resul-i Ekrem (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Eğer birisi kız çocuğunu iyi bir şekilde yetiştirip terbiye ederse, ona iyi bir talim ve terbiye verip güzel ve faydalı şeyler öğretir ve onu Allah’ın verdiği nimetlerden yararlandırırsa, o çocuk onunla cehennem arasında bir perde olur (cehenneme gitmesini önler).”
İmam Hasan Askeri (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah-u Teala kıyamet günü bazı anne ve babalara mükafat verecek. ‘Ey Rabbimiz, bu mükafatları nereden hakkettik? Bizim amellerimiz buna layık değildi’ diye sorduklarında şu cevabı alacaklar: ‘Bu mükafatlar çocuğunuza Kur’an öğretmeniz ve onu İslam diniyle tanıştırdığınız içindir.”
Yüce Rabbimiz’den annelerimiz hakkında görevlerimizi en iyi şekilde yerine getirmeyi ve bacılarımıza Hz. Fatıma’yı örnek alan anneler olmayı nasip buyurmasını diliyoruz. Amin!
İkincisi, Allah’ın yarattıklarına karşı olan görev ve sorumluluklarımızdır. Yaratıklar içinde insana en çok yakın olan ve insan üzerinde en çok hakkı bulunan anne ve babadır. Çünkü Allah Teâlâ onları insanın var olması için sebep kılmıştır. Bunun içindir ki Allah Teâlâ kendisine ibadetten sonra ikinci derecede anne ve babaya iyilik yapılmasını emretmiş, şöyle buyurmuştur.
“Rabbin sadece kendisine ibadet etmenizi, anne-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi sizin yanınızda yaşlanırsa kendilerine “öf” bile deme; onları azarlama ikisine de güzel söz söyle. Onları esirgeyerek alçakgönüllülükle üzerlerine kanat ger ve. ”Rabbim, küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et” diyerek dua et“
Âyet-i Kerime’de, anne ve babaya iyilik yapılması, onlara karşı kırıcı davranılmaması emredilmiş ve nasıl dua edileceği bildirilmiştir.
Allah Teâlâ anne ve babaya iyilik yapılmasını sadece bize emretmemiş, bizden öncekilere de aynı şekilde emretmiştir. Kur’an-ı Kerim’de İsrailoğullarına yüklenen ve uyacaklarına dair söz alınan sekiz konudaki görevler sıralanırken:
“Vaktiyle biz İsrailoğullarından: “Yalnız Allah’a kulluk edeceksiniz, anneye-babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz.” diye söz almış ve “İnsanlara güzel söz söyleyin,namazı kılın, zekâtı verin” diye de emretmiştik” buyurulmuş, Allah’a kulluk görevinin hemen ardından annebabaya karşı saygılı olma ve iyi davranma yer almıştır.
Anne ve babaya iyilik etmek, hizmet etmek ve gönüllerini almak -Allah’a ibadetten sonra – başka hiçbir davranışla elde edilemeyecek bir sevaptır.
Abdullah b. Mesûd (r.a.) anlatıyor: Peygamberimize.
Allah’ın en sevdiği amel hangisidir? diye sordum. Peygamberimiz:
– Vaktinde kılınan namaz, buyurdu.
– Sonra hangisi? dedim. Peygamberimiz:
– Anneye-babaya iyilik etmek, buyurdu. Ben:
– Sonra hangisi? dedim. Peygamberimiz:
– Allah yolunda savaştır buyurdu,
Abdullah b. Amr b. EI-Âs (r.a.) da şöyle demiştir:
Peygamberimize bir adam geldi ve:
– Ey Allah’ın Resûlü, mükafatını Allah’tan dilemek üzere hicret ve savaş için emrinize girmek istiyorum, dedi. Peygamberimiz:
– Annen-babandan sağ olan var mı? diye sordu. Adam:
– Evet, hatta ikisi de sağdır, dedi. Peygamberimiz:
– Sen Allah’tan ecir mi istiyorsun? diye sordu. Adam:
– Evet, (hicret ve savaşla Allah’tan ecir istiyorum) dedi.
Peygamberimiz:
– Öyle ise annene ve babana dön de onların gönüllerini al (umduğun mükafat onlara hizmet etmektedir) buyurdu.
Değerli müminler, dinimiz anne ve baba hakkına o kadar önem vermiştir ki, kişinin anne ve babası müşrik dahi olsalar yine onlara iyi davranılmasını ve hizmette kusur edilmemesini tavsiye etmiştir.
Hz. Ebû Bekir’in kızı Esmâ (r.a.) anlatıyor: Annem müşrike olduğu halde (benden bir şey istemek için) geldi. Ben de Peygamberimize:
– Annem geldi, görüşmek istiyor, onunla görüşeyim mi? diye sordum. Peygamberimiz:
– Evet, annen ile görüş, buyurdu.
Ancak anne ve babanın, Allah’ın emirlerine aykırı olan isteklerine uyulmaz. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur:
“Eğer onlar seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) bana ortak koşman için zorlarlarsa onlara itaat etme, onlarla dünyada iyi geçin.”
Sa’d İbn Ebî Vakkas (r.a.) “Bu ayet özellikle benim hakkımda nazil olmuştur.” diyerek sebebini şöyle açıklamıştır: “Ben anneme iyilik ve itaat eden bir evlâttım. Ben müslüman olunca annem bana:
– Oğlum Sa’d, bu yaptığın nedir? Ya sen bu dinini bırakırsın, yahut ta ben açlık grevine başlar ölürüm. Sen de benim yüzümden: “Ey anasının katili” diye ayıplanırsın, dedi. Ben de.
– Anneciğim, böyle yapma, iyi bil ki, ben bu dini bırakmam, dedim ve iki gün iki gece bekledim. Annem bu süre içinde ne yedi ne içti. Bunun üzerine ben:
– Anne, vallahi iyi bil ki, senin yüz canın olsa da bunlar birer birer çıksa, ben bu dinimi yine bırakmam, artık sen ister grevden vaz geç, ister greve devam et, dedim. Annem benim bu kesin kararımı görünce grevden vazgeçti ve yedi. Bunun üzerine bu ayet-i kerime nazil oldu.
Evet, anne ve baba kafir de olsalar onlara iyilik ve ihsanda bulunmak dinî bir görevdir. Ancak, Allah’ın emirlerine aykırı olan isteklerinin yerine getirilmemesi, Kur’an ve Sünnetin emridir.
Ayet-i Kerîme ve hadis-i şeriflerde anne ve babaya iyilik yapılması emrediliyor, Bizim burada kısaca çocukların anne ve babalarına karşı görevlerine işaret etmemiz yerinde olur:
– Anne ve babaya karşı güler yüzlü ve tatlı dilli olmak. Çünkü asık surat ve sert sözler onları incitir. Onları incitici söz ve davranışlardan sakınmak.
– Çağırdıklarında bekletmeden hemen koşmak.
– Allah’a itaatsizlik olmadıkça isteklerini yerine getirmek.
– Yanlarında yüksek sesle konuşmamak.
– Yolda yürürken bir zarûret olmadıkça önlerine geçmemek.
– Geçim sıkıntısı içerisinde iseler yardım etmek ve ihtiyaçlarını gidermek.
– Hastalık veya yaşlılık sebebiyle hizmete ihtiyaç duyuyorlarsa seve seve hizmet etmek.
Öldükten sonra da onlar için yapılması gereken bazı hizmetlerimiz daha vardır.
– Onları rahmetle anmak, bağışlanmaları için dua etmek.
– Ruhları için hayır yapmak, yoksullara ve kimsesiz çocuklara yardım etmek.
– Vasiyet yapmışlarsa yerine getirmek.
– Dostlarına iyilik etmek ve onları kırıcı davranışlardan sakınmak.
Ebû Saîd Malik b. Rebi’a es-Saidî (r.a.) şöyle demiştir.
Beni Seleme kabilesinden gelen bir adam Peygamberimize:
– Ey Allah’ın Resûlü, anne ve babamın ölümlerinden sonra onlara yapabileceğim bir iyilik var mı? diye sordu. Peygamberimiz. Evet, onlar için Allah’tan af dilemek, vasiyetlerini ve taahhütlerini yerine getirmek, onlar vasıtası ile olan yakın kimseleri (amca,hala, dayı, teyze gibi) ziyaret etmek ve onların dostlarına ikramda bulunmaktır” buyurdu.
Ayet-i Kerime’de özellikle annenin bu fedakârlığının hatırlatılması, onun evlât üzerindeki hakkının, babadan daha çok olduğuna delâlet eder.
Aile topluluğu içinde annenin hakkı ilk plânda bulunduğuna dair bir çok hadisi şerif vardır.
Evet, annenin hakkı daha fazladır. Çünkü anne babadan daha çok zahmet çeker. Karnında taşıdığı çocuğu büyüdükçe zahmeti artar. Çocuk doğunca onu emzirir, sağlıklı olarak büyümesine özen gösterir. Bu konuda hiçbir fedakârlıktan kaçınmaz çoğu zaman gece uykusunu terkeder ve çocuğun hizmetini seve seve yapar. Hele özürlü çocukların annelerinin fedakârlığını kelimelerle ifade etmek mümkün değildir. Bunun için anne hakkı ödenemez.
Peygamberimiz buyuruyor:
“Bir çocuk anne babasının hakkını ödeyemez. Ancak onu köle olarak bulur da satın alarak azat ederse belki ödemiş olabilir.”
Değerli kardeşlerim, anne-babaya saygılı davranmak, Allah’ın kesin emridir. Bu emre uymamak ise büyük günahtır. Nitekim Peygamberimiz:
“Büyük günahlar; Allah’a ortak koşmak, anne ve babaya karşı gelmek, adam öldürmek ve yalan yere yemin etmektir.”
“Üç şey vardır ki, bunlar ile yapılan amelin faydası olmaz. Allah’a ortak koşmak, anne ve babaya asi olmak ve savaştan kaçmaktır.