M
MeLiS
Ziyaretçi
?Günün Kıssası?
?Ağızdaki Taşın Hikmeti?
Birgün Hazret-i Ebû Bekir (r.a), hazret-i Fahr-i âlem seyyid-i veled-i âdem Nebiyyi muhterem ve habîb-i mükerremin (s.a.v.) huzûr-ı şerîflerinde, se'âdetle otururlarken; Bir bedbaht kötü huylu kimse; bir edebsizlik edip, Ebû Bekire dil uzatıp, yakışıksız sözler söyledi. Hazret-i Server-i kâinât; o edebsiz, Ebû Bekire edebsizlik etdikce; birşey söylemez, ba'zan da tebessüm eder idi. Hazret-i Ebû Bekir; o bedbaht ve edebsizin edebsizliği haddi aşınca; zarûrî olarak gadaba gelip, birkaç söz söyleyince; hazret-i Fahr-i kâinât, se'âdetle ve devletle yerinden kalkıp gitti. Hazret-i Ebû Bekir 'radıyallahü teâlâ anh' Sultân-ı Enbiyânın ardına düşüp, yetişti ve dedi ki:
- Yâ Resûlallah! Niçin, bir hayâsız, edebsizlik edip, gönül incitirken, susup, birşey söylemediniz. Şimdi, ben ona söyleyince kalkıp gitdiniz sebebi nedir.
Hazret-i Fahr-i kevneyn ve Resûl-i sakaleyn 's.a.v.' buyurdu ki:
- Yâ Sıddîk! O hayâsız ve bedbaht sana dil uzatmağa başladığı zamân, Allahü teâlâ bir melek gönderdi ki, o kimseyi karşılayıp, kovacak idi. Sen, hemen gadaba geldin; söylemeye başladın. O melek gidip, yerine iblîs geldi. İblîsin olduğu yerde de ben durmam.
Hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîk (r.a) ondan sonra, vakitli vakitsiz söz söylememek için, mubârek ağzına bir taş koyar idi. Ne zamân söz söylemek lâzım gelse, evvelâ fikir ederdi. Bir söz söyleyeceği zamân, o sözü kendi kendine nice zamân düşünür, tefekkürden sonra, mubârek ağzından o taş parçasını çıkarıp, ne söz söyleyecek ise söyler idi. Sonra o taş parçasını mubârek ağzına alıp, tesbîh ve tehlîl ile meşgûl olurdu. Kimseye, hayrdan ve şerden dünyâ kelâmı söylemez, eğer kat'î lâzım ise ve çok efdal ise, söylerdi. Yoksa, gecede ve gündüzde tesbîh ve tehlîl ile meşgul idi.
?Ağızdaki Taşın Hikmeti?
Birgün Hazret-i Ebû Bekir (r.a), hazret-i Fahr-i âlem seyyid-i veled-i âdem Nebiyyi muhterem ve habîb-i mükerremin (s.a.v.) huzûr-ı şerîflerinde, se'âdetle otururlarken; Bir bedbaht kötü huylu kimse; bir edebsizlik edip, Ebû Bekire dil uzatıp, yakışıksız sözler söyledi. Hazret-i Server-i kâinât; o edebsiz, Ebû Bekire edebsizlik etdikce; birşey söylemez, ba'zan da tebessüm eder idi. Hazret-i Ebû Bekir; o bedbaht ve edebsizin edebsizliği haddi aşınca; zarûrî olarak gadaba gelip, birkaç söz söyleyince; hazret-i Fahr-i kâinât, se'âdetle ve devletle yerinden kalkıp gitti. Hazret-i Ebû Bekir 'radıyallahü teâlâ anh' Sultân-ı Enbiyânın ardına düşüp, yetişti ve dedi ki:
- Yâ Resûlallah! Niçin, bir hayâsız, edebsizlik edip, gönül incitirken, susup, birşey söylemediniz. Şimdi, ben ona söyleyince kalkıp gitdiniz sebebi nedir.
Hazret-i Fahr-i kevneyn ve Resûl-i sakaleyn 's.a.v.' buyurdu ki:
- Yâ Sıddîk! O hayâsız ve bedbaht sana dil uzatmağa başladığı zamân, Allahü teâlâ bir melek gönderdi ki, o kimseyi karşılayıp, kovacak idi. Sen, hemen gadaba geldin; söylemeye başladın. O melek gidip, yerine iblîs geldi. İblîsin olduğu yerde de ben durmam.
Hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîk (r.a) ondan sonra, vakitli vakitsiz söz söylememek için, mubârek ağzına bir taş koyar idi. Ne zamân söz söylemek lâzım gelse, evvelâ fikir ederdi. Bir söz söyleyeceği zamân, o sözü kendi kendine nice zamân düşünür, tefekkürden sonra, mubârek ağzından o taş parçasını çıkarıp, ne söz söyleyecek ise söyler idi. Sonra o taş parçasını mubârek ağzına alıp, tesbîh ve tehlîl ile meşgûl olurdu. Kimseye, hayrdan ve şerden dünyâ kelâmı söylemez, eğer kat'î lâzım ise ve çok efdal ise, söylerdi. Yoksa, gecede ve gündüzde tesbîh ve tehlîl ile meşgul idi.