Birgün Yûsuf -aleyhisselâm- atına binmiş, maiyyetiyle birlikte Züleyhâ’nın hânesinin önünden geçmekteydi. Züleyhâ hemen evinden çıktı ve Yûsuf’un yolu üzerinde yüksek sesle şöyle dedi:
“Tesbîh ederim o kudreti ki, sultanları günahları sebebiyle köle eder; köleleri de Hakk’a kullukları sâyesinde sultân eyler!..”[1]
Allâh’ın emri ile rüzgâr bu sesi Yûsuf’un kulağına eriştirdi. Yûsuf da tanıyamadığı Züleyhâ’nın hâlini sordurdu. Züleyhâ, ancak Yûsuf’un kendisine derman olacağını söyleyerek O’nun huzûruna çıktı. Yûsuf -aleyhisselâm-’dan eski güzelliğinin ve gözlerinin kendisine verilmesi için duâ etmesini, ardından da kendisiyle evlenmesini taleb etti.
Yûsuf -aleyhisselâm-, onun ilk iki arzusunu yerine getirdi ve Allâh’ın izni ile Züleyhâ’ya gözleri ve önceki güzelliği tekrar verildi. Ancak üçüncü talep husûsunda Yûsuf -aleyhisselâm- başını önüne eğdi ve murâkabeye daldı. O sırada Cebrâîl geldi ve Yûsuf -aleyhisselâm-’a:
“–Ey Yûsuf! Rabbin sana selâm ediyor ve kadıncağızın talebini reddetmemeni emrediyor! Onunla izdivâc eyle; zîrâ o, dünyâda ve âhirette senin zevcendir!”
Bu emir üzerine Yûsuf -aleyhisselâm- Züleyhâ’yı kendisine nikâhladı.
Daha sonra Yûsuf -aleyhisselâm- ellerini semâya kaldırarak şöyle duâ etti:
“Ey bana bunca nîmeti ihsân eden merhametlilerin en merhametlisi olan Allâh’ım! Sana nihâyetsiz hamd ü senâlar olsun!
İlâhî! Üzerimdeki nîmetini tamamlamanı, bana babam Ya’kûb’un yüzünü göstermeni, beni de ona göstermekle onun da gözlerini nûrlandırmanı ve kardeşlerimin de benimle görüşme yollarını açmanı Sen’den dilerim Rabbim! Sen duâyı kabûl edensin, Sen her şeye kâdirsin!”
“Tesbîh ederim o kudreti ki, sultanları günahları sebebiyle köle eder; köleleri de Hakk’a kullukları sâyesinde sultân eyler!..”[1]
Allâh’ın emri ile rüzgâr bu sesi Yûsuf’un kulağına eriştirdi. Yûsuf da tanıyamadığı Züleyhâ’nın hâlini sordurdu. Züleyhâ, ancak Yûsuf’un kendisine derman olacağını söyleyerek O’nun huzûruna çıktı. Yûsuf -aleyhisselâm-’dan eski güzelliğinin ve gözlerinin kendisine verilmesi için duâ etmesini, ardından da kendisiyle evlenmesini taleb etti.
Yûsuf -aleyhisselâm-, onun ilk iki arzusunu yerine getirdi ve Allâh’ın izni ile Züleyhâ’ya gözleri ve önceki güzelliği tekrar verildi. Ancak üçüncü talep husûsunda Yûsuf -aleyhisselâm- başını önüne eğdi ve murâkabeye daldı. O sırada Cebrâîl geldi ve Yûsuf -aleyhisselâm-’a:
“–Ey Yûsuf! Rabbin sana selâm ediyor ve kadıncağızın talebini reddetmemeni emrediyor! Onunla izdivâc eyle; zîrâ o, dünyâda ve âhirette senin zevcendir!”
Bu emir üzerine Yûsuf -aleyhisselâm- Züleyhâ’yı kendisine nikâhladı.
Daha sonra Yûsuf -aleyhisselâm- ellerini semâya kaldırarak şöyle duâ etti:
“Ey bana bunca nîmeti ihsân eden merhametlilerin en merhametlisi olan Allâh’ım! Sana nihâyetsiz hamd ü senâlar olsun!
İlâhî! Üzerimdeki nîmetini tamamlamanı, bana babam Ya’kûb’un yüzünü göstermeni, beni de ona göstermekle onun da gözlerini nûrlandırmanı ve kardeşlerimin de benimle görüşme yollarını açmanı Sen’den dilerim Rabbim! Sen duâyı kabûl edensin, Sen her şeye kâdirsin!”